Anksiyete (bunaltı) birçok insanın hayatının bazı dönemlerinde yaşadığı, yakından tanıdığı, korkuya benzeyen yoğun bir duygudur. Hastalık derecesinde olmayan anksiyete strese karşı oluşan yanıtın önemli bir parçasıdır ve kişiyi bir tehlike anında harekete geçmeye yöneltir ve kişinin hayatta kalmasına yardımcı olur. Aslında normal düzeydeki anksiyete mantıklı, gerekli ve yaşamsaldır. Hastayı doktora getiren ya da anksiyetenin artık bir hastalık olmasına, patolojik anksiyete olarak adlandırılmasına neden olan şey ise olağan bir yanıtın ve düzeneğin bozulması, beklenenden daha şiddetli olması, gereğinden daha uzun sürmesi ve kişinin günlük hayatını ve işlevselliğini bozmuş olmasıdır. Normalin dışına çıkan patolojik düzeydeki anksiyete tehdide göre orantısız ,hem öznel hem de nesnel bedensel bileşenleri olan nahoş ve kişiyi sıkıntıya sokan olumsuz, yoğun bir duyumsamadır. Kişi anksiyeteyi sanki kötü bir haber alacakmış, bir felaket olacakmış gibi nedeni belli olmayan bir sıkıntı, bir endişe duygusu olarak algılar ve tanımlar. Çok hafif tedirginlik, gerginlik duygusundan panik derecesine varan değişik yoğunluklarda olabilir. Ağır derecelerinde kişinin benliği bu ruhsal acı altında ezilir, en güçlü bedensel ağrın bile bu denli rahatsız edici olmadığı söylenir(1).
Anksiyete bozuklukları genel bir terimdir ve içerisinde özgül fobiler, panik bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu ve yaygın anksiyete bozukluğunun olduğu hastalıkları kapsar. Yaygın anksiyete bozukluğu bu gurup hastalıklardan bir tanesidir.
Yaygın anksiyete bozukluğu belli bir nesneye, yere, organa, saplantılı düşünceye yada takıntıya odaklanmamış, yani özgül düşünsel içeriği olmayan yaygın ruhsal ve fizyolojik bunaltı belirtileri ile yaşanan bir bozukluktur. En az 6 ay buyunca hemen her gün ortaya çıkan, birçok olay ve etkinlik hakkında(iş yada okul başarısı gibi) aşırı anksiyete ve üzüntü ile endişe, kolay yorulma, konsantrasyon bozukluğu, irritabilite, kas gerginliği, uyku bozukluğu gibi altı belirtiden en az üçünün bulunması olarak tanımlanmıştır. Yaygın anksiyete bozukluğunda uykusuzluk, yorgunluk, yerinde duramama gibi psikolojik aşırı uyarılma olur, konsantrasyonda azalma, sorunlara gereğinden fazla önem verme ve aşırı endişe belirginleşebilir. Baş etme yöntemleri yetersizleşebilir ve kaçınma, erteleme, sorunları çözmede güçlükler ortaya çıkar.(2)
YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU TANI ÖLÇÜTLER (DSM 4 TR )
1- huzursuzluk, aşırı heyecan duyma ya da endişe
2- kolay yorulma
3- düşüncelerini odaklayamama ya da zihnin durmuş gibi olması,
4- irritabilite
5- kas gerginliği
6- uyku bozukluğu (uykuya dalmakta ve sürdürmekte güçlük çekme, huzursuz ya da dinlendirmeyen uyku)
Yaygın anksiyete bozukluğunun genel nüfustaki yaşam boyu yaygınlık oranı % 3-6 olarak bildirilmektedir.(3) Temel sağlık hizmetlerine başvuran hastalarda en sık görülen anksiyete bozukluğu yaygın anksiyete bozukluğudur.(4) Kadınlarda erkeklere oranla iki kat sık gözükmektedir. Yaygın anksiyete bozukluğu tipik olarak geç ergenlik ve erken erişkinlikte başlar. İlk belirtilerinin ortaya çıkması genellikle 25 -30 yaşlarında olur. Alevlenme ve iyileşmelerle giden kronik bir seyir gösterir. Bu hastalarda yaygın anksiyete bozukluğu ile birlikte majör depresyon, panik atakları, fobiler ve alkol bağımlılığı ve bazı kişilik bozuklukları bulunabilir.
Yaygın anksiyete bozukluğu hastalarında genel bir huzursuzluk ve tedirginlik hâkimdir. Bu kişiler günlük hayatlarındaki değişimlerde ve insan ilişkilerinde çabuk ve fazlaca kaygılanan, tedirgin ve endişeli kişilerdir. Bazen çabuk kızma,” çabuk irkilme ve bazen de yerinde duramama görülebilir. Hastaların bilişsel yetilerinde belirgin bozukluk yoktur. Fakat fazla ve sürekli olan sıkıntı ve endişeden dolayı dikkatsizlik ve geçici unutkanlıklar görülebilir. Hastaların çoğu sürekli kötü bir şey olacağından yakınır ve korkuya benzer bir duygu hisseder. Uzun süren bu durum hastada çökkünlüğe neden olabilir. Bu psikolojik belirtilere bedensel belirtiler eşlik edebilir. Kalp atışlarının hızlanması, çarpıntı, kan basıncının artması, ağız kuruması, sık idrara çıkma, kaslarda gerginlik, tüylerin diken diken olması, terleme, yüzde kızarma ya da solukluk, nefes almada güçlük görülebilir.
Yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisinde medikal tedavi(ilaçlı tedavi), psikoterapi ve her ikisi kombine olarak kullanılabilir. Plasebo ile karşılaştırmalı çalışmalarda her iki tedavi yönteminin de etki olduğu gösterilmiştir.
Yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisinde antidepresan ilaçlar, benzodiazepinler, antiadrenerjik ilaçlar , buspiron ve son zamanlarda kullanıma giren ve antiepileptik bir ilaç olan pregabalin gibi ilaçlar kullanılmaktadır. Benzodiazepin gurubu ilaçların bağımlılık yapma potansiyelleri ve uyku verici etkilerinden dolayı uzun süreli kullanımı sakıncalıdır. Yaygın anksiyete bozukluğunda birinci seçenek olarak önerilen ilaç gurubu bir antidepresan olan seçici serotonin geri alım inhibitörleridir. Bu ilaçların etkileri yavaş başlar ve uzun süre kullanılmaları gerekir.
Yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisinde bilişsel davranışçı terapi, destekleyici psikoterapi, çözümleyici psikoterapi ve gevşeme(relaksasyon) teknikleri gibi psikoterapi seçenekleri mevcuttur.
Bilişsel davranışçı terapi yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisinde kullanılan en etkili psikoterapi çeşididir. Depresyonun da eşlik ettiği yaygın anksiyete bozukluğunda bilişsel davranışçı terapinin ilaç tedavinse üstün olduğu gösterilmştir.(5) Bilişsel davranışçı terapide hastalara hastalıklarıyla ilgili psiko-eğitim verilir ve düşünce hatalarının farkına varmaları için yol gösterilir. Hastalar aslında tehlikeli olmadığı halde korku ve endişe yaratan nesneler, durumlar, düşünceler ve fiziksel duyumlarla bilinçli olarak karşı karşıya getirilir ve korku tepkileri azaltılmaya çalışılır.
Kaynaklar :
Dr. Gökçer Tulacı