Rüyalar ve Uyku
Prof. Dr. Selçuk Aslan
GÜTF Psikiyatri A.D. Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
İletişim: selcukaslan86@yahoo.com/ www.drselcukaslan.com
Tarih boyunca rüyalar ve uyku ilgi çeken bir konu olmuştur. İnsanoğlunun yaşamının nerdeyse üçte birini geçirdiği uyku ve rüyalar üzerine birçok insanüstü ve gizemli anlamlar yüklenmiştir. Eski yunan mitolojisinde uykunun ‘hypnos’ adlı tanrıça tarafından yönetildiğine inanılmıştır. Hypnos ‘Thanatos’ un yani ölüm tanrıçasının kardeşidir. Hypnos’un bir Yunan adasında bir mağarada yaşadığı, bu mağaranın unutkanlık nehrinin suları altında kaldığını anlatan bir efsane vardır. Uykuda görülen rüya ve fantezileri temsil eden oğulları, Morpheus, Phobetor ve Phantasos’tur. Bütün bu mitolojik özellikler uykunun özelliklerinin kişiselleştirilmiş durumudur. Phobetor rüyalarda görülen kâbusların kişileştirilmiş hali, Morpheus rüyada sürükleyen ve unutmayı sağlayan tanrıçadır. Yunan mitolojisi yanısıra eski çağda birçok kültür rüyaları gelecekten haber veren yaşantılar olarak görmüştür.
Rüya, uyku sırasında yaşanan görsel imgeler, sesler ve diğer bedensel duyumlara eşlik eden duygular, düşüncelerden oluşur. Rüyada bütün bu duygu ve düşünceler bir anlatıcı tarafından oluşturulan bir senaryo içinde bir filme aktarılması gibidir. Rüyadaki anlatıcı, senarist ya da yönetmen aslında kişinin kendisinden başkası değildir.
Rüya içeriği
Rüya içeriğini oluşturan emosyonlar arasında en sık yaşanan duygu kaygıdır. Erkekler kadınlara göre daha fazla saldırgan içerikli rüyalar görmektedir. Elde edilen bulgular, yaşamdakine benzer içeriğin rüyalarda sürdüğünü göstermiştir. Rüyaların %10’unda cinsel içerik vardır ve gençlerde daha fazladır. İnsanların %12’si sadece siyah beyaz rüya gördüklerini bildirmiştir (Hall 1990). Bunun yanı sıra sıklıkla kişi kendisini bazı belirli durumlarda görebilir. Bunlar arasında kovalanma, havada uçarken görme, yavaşça koşarken, düşerken, cinsel ilişki kurarken, çıplak halde olma, geç kalma rüyaları, bir sınava hazırlıksız girmek, dişlerinin dökülmesi, ölmüş birini canlı görme, kaza geçirme, sağlık durumu bozulması ve hastalık rüyaları sayılabilir.
Rüyalar üzerine önemli incelemeler yapan Freud’a ve onu izleyen psikanalistlere göre rüyalar bilinçli dünyamızda normalde bastırdığımız, duyguların, arzuların dışavurumunu sağlar, böylece zihnimizde bastırılan ve açık kalan içerik arasında bir harmoni ya da denge oluşmasını sağlar. Freud rüyaların diğer bir işlevinin uykuyu sürdürmek olduğunu ileri sürmüştür. Freud’a göre rüya yaşantısı kişinin dikkatini iç fantezi dünyasında tutarak çevresel uyaranlarla uyanmasını önler. Rüyalar sayesinde gece boyunca dış uyaranları uyanmadan rüyaların bir parçası halinde yaşayabiliriz ve böylece uykunun sürmesi sağlanır. Buna karşın zihin tehlike uyaranları algıladığında, acil durumlar olacağı beklentisi içinde ise uyanır. Diğer bir önemli psikanalist olan ve analitik psikoloji okulunun kurucusu olan Jung’a göre rüyalar hem bireysel hem de ortak bilinçdışını yansıtan sembollerle kendini dışa vurur, bu semboller birçok kültürde ortaktır ve insanın temel korkularını ifade eder
Bilinçli rüya “lucid dreaming”
Rüya yaşantısında karşılaşılan durumlar ve olaylar sıklıkla olanak dışı durumlardır, ayrıca rüya görenin denetimi dışındadır. Akıp giden rüya yaşantısının çok az bir bölümü anımsanabilir, anımsanan bölümler çoğunlukla bir emosyona yol açıyorsa ve kişiyi etkiliyorsa mümkün olmaktadır. Bu duruma karşın ‘akıllı rüya’ da kişi kendisinin rüya gördüğünün farkındadır. Bazı kişiler bunu rüya içinde rüya görmek olarak yaşayabilirler. Bazen rüyada gördüğü çevreyi, nesneleri ya da kişileri ve olayların akışını değiştirmek gibi rüyanın çeşitli yönlerine müdahale etmek olasıdır. Bilinçlilik hali akıllı rüyalarda kısmen geri gelmiştir. Kişi rüyada olduğunu bilir, buna karşın rüya yaşantısına devam eder. Rüyadaki ortam çok daha gerçekçidir, algılama ve duyumlar yükselmiştir. Akıllı rüya uyanmaya yakın dönemlerde daha belirgindir, daha çok anımsanır. Sorun çözme rüyalarında, istihareye yatma rüyalarında akıllı rüya biçimi devreye girmektedir. Kişi rüyada olduğunu fark etmekte ve rüya sürecine yarı bilinçli olarak müdahale etmeye başlamaktadır.
Rüyalar ve REM uykusu
Gece boyunca uykuda hafif uyku, derin uyku ve REM uykunun ortalama dağılımı. Uyku tek bir dönemden oluşmaz, uykunun hafif uyku, derin uyku ve hızlı göz hareketlerinin izlendiği REM uykusu evreleri tanımlanmıştır. Derin beyin yapılarından kaynaklanan ve gözlerde ortaya çıkan hızlı göz hareketleri izlendiği için REM uykusu adı verilmiştir. Her gece yaklaşık 2 saat süren REM uykusunda çoğunlukla rüya görürüz, bütün yaşamımız boyunca 6 yıl rüya görürüz. REM uykusu gecenin ikinci yarısında daha fazladır, rüyalar da gecenin ikinci yarısında daha fazla görülmektedir. REM evresinde görülen rüyalar sırasında beyinde heyecan, kaygı, korku duygularının merkezi olan amigdala oldukça aktiftir. Buna karşın beynin muhakeme yapan önbeyin bölümü uyku halindedir. Gözlemler rüyanın REM uykusu ile güçlü bir bağı olduğunu ortaya koymuştur. REM döneminde uyandırılan kişilerin %80’i bir rüya yaşantısı içinde olduklarını bildirmiştir. Buna karşın REM dışı uykuda da daha az sıklıkta olsa da rüya yaşantısı vardır. REM uyku rüyaları bilinçdışı süreçlerle daha çok bağlantılı iken REM dışı evrelerde görülen rüyalar daha gerçekçidir. Neden sonuç bağlantısı ve zaman ve mekân bağlantıları daha iyi korunmuştur.
Eğer rüyalar ve REM uykusu olmazsa ne olur?
REM uykusuna girerken uyandırılarak REM yoksunluğu oluşturulan bireylerde ertesi gün daha fazla kaygı, sinirlilik, tahammülsüzlük ve dikkati toplama güçlüğü olduğu gözlemlenmiştir. Bazı çalışmalara göre REM uykusu baskılanırsa yeni bilgileri öğrenme ve geçen güne ilişkin bilgileri hatırlama güçlüğü yaşanmaktadır. Fiziksel beceriler zayıflamaktadır. Bedensel ve zihinsel becerileri geliştirme çağında olan bebekler%50 kadar yüksek bir oranda REM uykusu yaşamaktadır. Erişkinlik döneminde bu oran %25’e, yaşlılıkta %15’lere inmektedir. Yaşla birlikte REM uykusuna gereksinim azalmaktadır.
Hiç rüya görmemek ve çok rüya görmek
Rüyalar olmazsa ne olur sorusunun yanıtı iyi bilinmemektedir, çünkü rüyalar unutulduğu için kişinin rüya görmediğini ispatlamak zordur. Öte yandan hiç rüya görmeyen kişilerin aslında gece uykularının çok az bölündüğünü, bu kişilerin deliksiz ve derin uyuduğunu söyleyebiliriz. Buna karşın çok sık rüya gören kişiler çok sık uyandıkları için rüyalarını daha çok anımsamaktadır. Ancak bu fazla anımsama zihnin yorulmasına yol açmaktadır, uykunun dinlendirici özellikleri azalmaktadır.
Rüyalar ve bellek
Bebekler REM uykusunda daha fazla zaman geçirirler, bu da REM uykusu ve rüya görmenin gelişimde rolü olduğunu düşündürmektedir. Rüyalar belleği korumaya yardımcıdır. Eski anılar ve yakın yaşantılar arasında bağlantı kurar. Bu gelişme REM uykusu sırasında ortaya çıkar çünkü hipokampus ve önbeyin arasında bilgi akışı azalır. Bilinçli denetimde ortaya çıkan azalma zihnin kendi iç sürecini sürdürmesine yardım eder.
Rüyaları neden unuturuz?
Rüyalar sıcak havada eriyen kar kütlesi gibi hızla unutulur. Rüyanın bitişinden 5 dk sonra rüyanın %50’sini, 10 dk sonra ise %90’ını unuturuz. Neden böyledir? Freud “rüyalarımızı unuturuz çünkü bizim bastırdığımız istek ve dürtülerimizi içerir, bilincimizde onları hatırlamak istemeyiz” demiştir. Oysa günümüzde geliştirilen modern nöro-bilimsel kurama göre unutma rüyada düşüncelerin sürekli ileri akışı ile ilgili olabilir. Rüyada muhakeme eden, düşünceleri tekrar ele alan, geri dönüşler yapan editör uykudadır, hep ileri doğru akan geriye dönüp hiç üzerine düşünmeyen bir metin gibi akar rüya. Bu bilinçli uyanıklıktaki düşünce akışından farklıdır. İlk uyandığımızda anımsamayız, daha sonra benzer durumlar ortaya çıkarsa anımsarız.
Unutmamızda rol oynayan önemli bir diğer etken birçok rüya imgesinin belirsiz olmasıdır. Bu durum da kolayca unutmaya yol açar. Günlük yaşantımızda da benzer bir süreç vardır, Örneğin, eğer birisi deneyimlerimizle bağlantısı olmayan bir şeyler söylerse anlamak için ve hatırlamak için tekrarlamasını isteriz.
Rüyalarımızı ertesi gün benzer bir yaşantı olursa, eskide kalan izi tanır ve hızla anımsarız. Anımsayışımıza önem verirsek rüyadaki diğer parçaları da anımsama şansımız olur. Başka bir deyişle uykuda bilinçlilik ve bellek kaydı olmadığı için yeterince anımsayamayız.
Rüyamızı nasıl daha kolay hatırlayabiliriz?
Rüyaları anımsamak için önerilen işe yarayan yöntemler vardır, bunları şöyle sıralayabiliriz: Yatağa gittiğinizde kendinize rüyalarınızı hatırlayacağınızı söyleyiniz. Rüyalarınıza önem veriniz. Yatağın başucunda hemen yazmak için kalem kâğıt bulundurarak rüya eriyip yitmeden yazarak akılda tutmak ve geriye doğru hatırlamak mümkün olacaktır. Sık uyanmak rüyaları hatırlama olasılığını artırır: Uyumadan önce iki bardak su içilmesi, iki kez sizi tuvalet için uyandıracak ve rüyanızı hatırlayabileceksiniz Daha zor bir yöntem işe yarayabilir: uyku başlangıcından her bir buçuk saat sonunda alarmı çaldırarak REM uyku dönemlerini yakalamak mümkündür. REM uykunun sonuna gelen bir dönemde sağlanacak kısa bir uyanış hatırlama olasılığınızı artırır. Diğer bir yöntem son rüyanın yaşattığı “duygudurum” içinde bekleyerek ve yatakta kendinizi yavaş uyandırmaktır. Dikkatinizi başka bir konunun dağıtmasına izin vermezseniz rüyanızı tekrar yakalayabilirsiniz.
Rüya aşılaması mümkün müdür, istediğimiz bir konuyu rüyamızda görerek üzerinde sorun çözme çalışması yapabilir miyiz?
Rüya aşılama kişinin üzerine düşünmek istediği bir konuda özgün bir rüyanın yerleştirilmesidir. Örneğin, yatağa girerken kendinize söylediğiniz ertesi gün sunacağınız konuyla ilgili düşünceler rüyanızda bu konuda çalışmaya devam etmenizi sağlayabilir. Bu durum “rüyaya yatmak” ya da istihareye yatmak" olarak da bilinir. Niyetlenilen bir işin sonunun hayırlı olup olmayacağını rüyada görmek demektir. Kişinin belirli bir konuya akşam uyumadan önce dikkatini yöneltmesi etkili olur.
Daha önce söz ettiğimiz bilinçli “Lucid” rüyalar ile bir miktar benzerlik göstermektedir. Bilinçli rüyalarda bilinç bir miktar devreye girmekte ve rüya materyalini fark ederek kaydetmeye başlamaktadır. Kişiye rüyada belirli bir “nesne” ya da “renk” görüldüğünde rüyada olduğunu hatırlaması telkini yapılır. Bu telkin ile kişi önceden bu nesne ya da rengi görmeye kendini koşullar, hem bu nesne ya da rengi görme olasılığı artar hem de rüyada bu rengi gördüğünde rüyada olduğunu fark eder, böylelikle akıllı ve bilinçli rüya yaşantısı hazırlanır.
Rüya yaşantılarının çıkması
Rüyalar ileri doğru akar, bilinçli düşünce sürecinden farklı olarak tekrar rüya üzerine ve içerik üzerine değerlendirme yapmadan seyreder. Bu süreçte yüzlerce nesne, onlarca kişi ve birçok mekânda dolaşılır. Ertesi sabah uyandığımızda ise bunlar bir suyun üzerinde dağılıp yok olan dalgalar gibi kaybolur gider. Ne zamana kadar? Ancak o gün rüya içeriğinde geçen bir nesne, kişi, mekân ve konu ile karşılaşana kadar. Karşılaşınca kaybedilen rüyanın bir kısmı anımsanacaktır. Bu durum bir arabayla bir kez geçtiğiniz yolları sonrasında iyi anımsamamanız ancak tekrar o yola aylar sonra girdiğinizde aynı yolda ilerledikçe yolu iyi anımsamanıza benzer. Rüyada süren konuyu oluşturan bağlantılı kişi, mekân ve nesneleri ertesi gün gördükçe daha iyi anımsarız.
Rüyaların çıkması aslında rüyaların anımsanması süreciyle kardeştir. Örneğin kişi gece rüyasında makas görsün, makas gördüğünü ertesi gün yaşantısında makasla karşılaşınca anımsayacaktır. Ertesi gün ziyarete gittiği arkadaşının evinde makasla karşılaşınca bunu daha önce gördüğünü ve rüyasının çıktığı iddia edebilir. Oysa bir gece önce rüyasında gördüğü ama ertesi gün karşılaşmadığı diğer yüzlerce nesneyi ise karşısına çıkmadığı için anımsamayacaktır. Bu durum “taraflı gözlem yapma” süreci içinde kişinin kendi rüyalarının çıktığı inancını pekiştirecektir. Ancak rüyasındaki çoğu şeyin çıkmadığını kavrayamayacaktır.
Diğer bir etken ise rüyalara verilen önem onları daha çok anımsamamıza katkıda bulunur. Rüyalarının çıkacağına inanan kişi rüyalarına daha çok dikkat etmeye başlar, yatmadan önce neler göreceğini düşünür. Bu süreçte çok planlı olmayan bir rüya aşılama devreye girecektir. Kişinin son günlerde çok meşgul olduğu ve iç dünyasında kaygı ve endişeye sürükleyici konularda rüyaları devreye girecektir. Ertesi gün ise bu konularda gördüklerini anımsaması daha kolaylaşmaktadır.
Bilinçli olarak üzerine eğilmediğimiz bir konu belirsiz bir tema olarak bilinçdışında devam etmekte ve rüya surecinde azalan bilinçli denetim sonucunda konu daha serbestçe ele alınarak olasılıklar üzerine senaryolar kurmaktadır. Bu senaryolardan biri gerçekleştiğinde rüya çıkmış olarak kabul edilecektir. Rüyalarımızda zihnimiz parçaları birleştirerek tahminde bulunmaktadır. Öte yandan görülen rüyadan çok bu rüyaya verilen anlam ve önem, rüya hakkındaki inancımız, duygu ve tepkilerimizi belirlemektedir. Ertesi akşam önem verdiğimiz rüya üzerine daha çok odaklanmaktayız. Bu rüyadan kaçınmak ve görmemeye çalışmakta temelde ona verdiğimiz önemin azalmasına yol açmamaktadır. İşte kâbus içeren rüyalar bu düzenekle yineleyici bir hal alabilmektedir.
Bilinçli rüya yöntemi ile rüyanın gidişine müdahale edilebilir. Kişi rüya akışı içinde kendinin rüyada olduğunu fark eder ve rüyanın gidişinin rahatsız edici olduğunu kavrayarak farklı bir rüya konusuna geçebilir.
İspanyol ressam Salvador Dalí’nin (1904-1989) gerçeküstücü resimlerinde rüyalarda yer alan nesne değişimlerini ve konu sürekliliğini izlyebiliriz. Örneğin anıların kalıcılığı (persistence of memory) adlı eserde kuru dal ve yerdeki cansız yüzün temsil ettiği yaşamın son bulması konusu eriyip giden saatlerle birleşmiştir. Bu durum hem rüyalarda bir nesneye birden fazla anlam yüklenmesi, hem de ölüm ve yok olma temasının süreklilik göstererek eriyen saatlerde devam etmesi açısından rüyalarla benzerdir.
Rüyaların Nöro-biyolojisi ve işlevi
Biyolojik süreci açıklayan bir varsayıma göre rüyalar ilkel beyin bölgeleri olan alt beyin ve beyin sapından kaynaklanır, REM uykusu bu bölgede oluşan “ponto-geniculo-occipital” (PGO) dalgasının etkisiyle yönlendirilmektedir. REM uykusunda rüyaların çok sık görülmesi bu kuramı desteklemektedir, PGO beyin içinde dolaştıkça görsel uyaranları depolayan oksipital kortekse ulaşır. Rüyalardaki imgeler depolanmış görsel belleğe uygun olarak ortaya çıkar. Bu kortikal aktivite rastgele ortaya çıkar, sonuçta karmaşık imgeler oluşur, imgeler sonrasında bir dizin sentezi haline getirilerek senaryo haline sokulur ve anlatıcı ile aktarılır.
REM uykusu ve rüya görme yaşantısı sırasında beyin sapında bulunan pons, talamus ve serebral kortekse ritmik sinyaller gönderir. Bu sinyaller işitsel, görsel korteksleri uyararak rüyanın gelişimine katkıda bulunur, ayrıca her yeni sinyal ile rüyanın içeriği değişkenlik gösterir. Pons aynı zamanda omuriliğe sinir hücrelerini baskılayıcı sinyaller de gönderir. Böylece rüya yaşantısında kas aktivitesi tamamen gevşer, kişinin rüya içeriğini eyleme geçirmesi engellenir.
REM uykusu rüyaları sırasında korku gibi yoğun emosyonları ortaya çıkaran amigdala aşırı aktif hale geçmiştir. Amigdala komşuluğunda yer alan hippokampus, uzun süreli bellek yani anıların topladığı merkez, harekete geçer, Aynı zamanda ise ön beyin uykudadır. Yakın bellek, yeni bilgiyi kavrama, işlem yapma, plan yapma, karar verme süreçleri uykudadır. Dış gerçekliği değerlendirme işlevi yoktur. Aynı şekilde eski anılar ve emosyonların birlikte geldiği noktada zihnin tam kontrolü yoktur. Beynin muhakeme yapan bölümü yanı sıra akılcı düşünceleri üreten ve yatıştırıcı düşünceleri oluşturan bölümü de uykudadır. Sonuç olarak korkutucu duyguları yatıştıracak işlevler eksik olduğunda rüyalar çok korkutucu hale gelebilir. Bu bölgelerin yanı sıra bedensel duyumları, sayıları ve çevredeki nesnelerin yerleşim bilgilerini bütünleştirme işlevi olan parietal korteksin (beyin üst orta lobu) REM uykusu sırasında işlevlerinin azalması rüyalarda sıklıkla görülen zaman ve mekân karışıklıklarını açıklamaktadır.
Diğer bir kurama göre rüyaların içeriği alt beyinden kaynaklanan REM uykusundan bağımsızdır, rüya REM dışı uykuda da görülür, rüya içeriği korteks kaynaklıdır. Rüyalar biçim olarak alt beyin tarafından belirlenirken, içerik korteksin ürünüdür. Sürekli – aktivasyon kuramı yaratıcısı Zhang’a göre REM dışı uyku “bilinçli bellek” içeriğini işlemlerken, REM uykusu bilinçdışı ile ilgili belleği işlemektedir. Yani REM uykusu sırasında, beyin bilinç dışı materyali işlemekle meşguldür. Beynin bilinçli kısmının REM rüyaları sürecine katılımı çok sınırlıdır. Sürekli-aktivasyon düzeneği ile bellek depolarından beynin bilinçli kısmına veri akımı sağlanmaktadır. Altbeyinden gelen dalgalar her bir rüyanın başlatıcısıdır. Beynin bağlantılı düşünme sisteminde rüya, rüya görenin kendi düşüncesini bir sonraki bellek uyarımı girişine kadar sürdürür. Bu düzenek, rüyaların devamlılık özelliğini hem de iki rüya arasında ani değişim özelliğini açıklamaktadır.
Bir rüyada sıklıkla tema aynı kalırken görsel imgeler yakın işlevi olan nesneler arasında değişkenlik gösterir. Örneğin sahip olduğunuz otomobilin aynasının kırık olduğunu görmek; değer verilen aracın zarar görmüş olması ardından yaşanan duyguları yansıtır. Rüyanın devamında gerilim ve pişmanlık duyguları devam ederken otomobil bisikletle yer değiştirebilir. Ancak genellikle hasar görmüş olması teması devam eder. Yani nesneler değişmekte ancak temeldeki tema devam etmektedir. İşleme belleğinin ve muhakeme yeteneğinin sınırlı çalışması bu öznel nesnelerin yer değiştirmesinin nedeni olabilir. Anı parçaları yakın zaman olayları ve duygulanımlarla birleştirilir olaylara yorum katan bir “anlatıcı” devrededir. Adeta kafamızın içinde bir “anchorman” yakın zaman olaylarını geçmişten beri taşıdığımız duyguların bir sentezi içinde bize anlatmaktadır.
Birçok araştırmacıya göre rüyaların önemli bir biyolojik ve evrimsel işlevi vardır, uyku sırasında bellekte gereksiz yer tutan bilgileri temizler, aynı zamanda rastgele düşünce mutasyonları ile yeni düşünceler yaratabilir. Bunların bir kısmı işe yaramaz bulunduğu için atılırken diğer bir kısmına değer verilir ve akılda tutulur. Bu görüşü birçok psikoterapi ekolü kabul eder. Rüyalar bir psikoterapi gibi iş görür “rüya kişiye uyanık yaşamında ayrı görünen düşüncelerini birleştirmek için fırsat sağlar”. Böylece kişi kendisine alternatif çözüm yolları ve ipuçları bulabilmektedir. Rüyalarımız bizim sahip olduğumuz benzersiz bir kapasitedir. Rüyaların içeriği anlamsız ve saçma değildir, kişinin kendi iç dünyasında nesnelere, mekânlara ve olaylara verdiği önem ve anlamla ilintili olduğu söylenebilir. Zihin yaşanan olayları kendi içindeki bakış açısı ile yeniden kendine aktarmaktadır. Bu bakış açısında var olan çarpıtmalar rüyalarda daha açık olarak ortaya çıkmakta yanı sıra farklı bakış açısı ile olaylar yeniden ele alınmaktadır. Bu sayede yaşantılarımız üzerine zihnimizin bilinçli yargılarımızdan bir miktar arınarak serbestçe çalışma yapmasını ve böylece farklı bakış açıları geliştirmeyi sağlanabilir.
Kaynakça
1.Mendham, T. (2005). The activation-synthesis theory of dreams. 2006, http://www.here-be-dreams.com/ psychology/activation.html
2.Walker, M.P. (2006) Sleep to remember: the brain needs sleep before and after learning new things, regardless of the type of memory. Naps can help but caffeine isn't an effective substitute. American Scientist, 94.4, 326. Retrieved October 24, 2006, from Expanded Academic ASAP.
3.Hartmann, E. (1996). Outline for a theory on the nature and functions of dreaming. Dreaming, 6.2.2006http://www.asdreams.org/journal/ articles/62hartmann.htm
4.Rechtschaffen, A., & Siegel, J.M. (2000). Sleep and dreaming. Principles of Neuroscience (4th ed,). 936-947.
5.Zhang, Jie (2005). Continual-activation theory of dreaming, Dynamical Psychology. Retrieved on 2006-03-13.
6.Solms, M. (2000). Dreaming and REM sleep are controlled by different brain mechanisms, 23(6), Behavioral and Brain Sciences, 793-1121
7.Domhoff, G. W., Meyer-Gomes, K., & Schredl, M. (2006). Dreams as the expression of conceptions and concerns: A comparison of German and American college students. Imagination, Cognition and Personality, 25(3), 269-282.
8.Domhoff, G. W. (2005). Refocusing the neurocognitive approach to dreams: A critique of the Hobson versus Solms debate. Dreaming, 15, 3-20.
9.Domhoff, G. W. (2005a). The content of dreams: Methodologic and theoretical implications. In M. H. Kryger, T. Roth, & W. C. Dement (Eds.), Principles and Practies of Sleep Medicine (4th Ed., pp. 522-534). Philadelphia: W. B. Saunders.
10.Domhoff, G. W. (2001). A new neurocognitive theory of dreams. Dreaming, 11, 13-33.
11.http://en.wikipedia.org/wiki/Dreams
12. Levin R, Nielsen TA. Psychological Bulletin 2007, Vol. 133, No. 3, 482–528 Mitchison & Crick; Mitchison, Graeme (1983). "The function of dream sleep". Nature 304 (5922): 111–14.
13.Tucker et al. (2006). Neurobiology of Learning and Memory. 86. pp. 241–247. Siegel, Jerome M.. The REM Sleep-Memory Consolidation Hypothesis. www.semel.ucla.edu/publication/journal-article/siegel/2001/rem-sleep-memory-consolidation-hypothesis.
14.Pierre Maquet ve ark. 2005. Human cognition during REM sleep and the activity profile within frontal and parietal cortices: a reappraisal of functional neuroimaging data. Progress in Brain Research, Vol. 150. ch 16.